Blogger Şeysi

11 Ekim 2005

Ekmek Bulamazlarsa Pasta Yesinler

Hepimiz bu lafı bi yerden duyduk. Ama bence çok azımız ardındaki gerçek hikayeyi biliyor. O yüzden anlatayım istedim. Buyrun...

Efendim tarih 16. yy. Mekan ise Cenevre, İtalya. O zamanlar Fatih Sultan Mehmet bir Toronto seferi düzenliyor. Bu sebeple haçlı orduları kırmızı alarm konumunda, ticaret tamamen durmuş. Şehirlere gelen yiyecekler yolda toplatılıp ordulara dağıtılıyor. O devirlerde de Cenevre kenti diğer kentlerin agrikültür emperyalizmi altında. Tüm tahıl, bakliyat ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyorlar. Fakat, Osmanlı'nın bu ani saldırısı onları hazırlıksız yakalıyor, granarylerdeki tüm yiyecekler marketlere alınmış ve tüketilmiş (a tribute to Caesar III). Halk perişan durumda, yiyecek hiç bi şeyleri yok.

Fekat gelin görün ki Cenevre Büyükşehir Belediye Başkanı olacak o şahsıyetsiz, o cibiliyetsiz insan Toto Maldini, Belediye Sarayı'nda krallar gibi yaşamakta. Sarayın erzakları her nevi kuru bakliyat, kabuklu yemiş, sulu yemek ve tropik meyvelerle dolu. Sarayın musluklarından ballar, pekmezler akmakta. Hatta, eğer ki Maldini'nin canı bir şey çeker ve o aşerdiği şeyi sarayında bulamaz ise atlıyor Ferrari'sine, ver elini Hükümet Konağı, ver elini Vali Köşkü... Dönem İtalya'sı halen site devletler halinde olduğu için zaten tüm bu mekanlar Belediye Başkanı'na ait. O derece s.ki t.şağına denk bir insan yani.

Tabi halk bu durumdan haberdar ve Maldini'ye öfke kusuyor. İnsanlar kendileri yemek yiyemezken Maldini'nin böyle bir hayat sürmesine tahammülsüz. Derken günün birinde açlıktan yedinci ayak parmağını yemek istemeyen bir şehir esvabı dayanamayıp Belediye Sarayı'nın kapısına gidiyor.
-Aç ulan kapıyı Maldini danadinosu! diyor.

Kapının ardından bir ses duyuluyor.
-Kim ooo?
-Benim.

Sonra kapı yavaşça açılıyor. Kapıdaki yeniçeri, açlıktan kaburgaları sayılan adama bakıyor ve diyor ki:
-Sen ne cesaretle gelirsin yüce Maldini'nin huzuruna, bre melun!
-Abi açım, 1231231 gündür yemek yemedim, nolur abi yiyecek ekmek bulamıyorum, ah abi, vah abi...

Yeniçeri de Anadolu çocuğu tabi, dayanamıyor çocuğun haline. "Gel kardeş gel." diye içeri alıyor. Adam içeri giriyor ve saray lobisine göz atıyor. İçerde türlü memleketten sırım gibi delikanlılar, süt gibi genç hanımlar, Puma çantalı prensesler, jöleli saçlı prensler ve onların korumalarıyla göz göze geliyor. O kadar göze gelemeyen adamımız hemen gözlerini yere dikiyor.

-Bu da kim böyle?
-Aaaa şu kemiklere bak ayol.
-Iyy..
-L'Oha filan oldum izninizle..

Adamımız utancından yerin dibine giriyor. Ne yapacağını şaşırıyor. Sonra yeniçeri yanına gelip:
-Birader ayakta kaldın, geç şöyle. diyor.

Şöyle geçiyor geçmesine de, herkesin bakışları onun üzerinde, ne yapsın çocuk, utanıyor haliyle. Ellerini kavuştursun mı, kafasını kaldırsın mı bi türlü karar veremiyor. İlk kez böyle bi ortam içine çıkmış. Boru değil saray lobisi. Kollarını bağlıyor, ayaklarını yan tutup sağa sola sallıyor. Bu esnada ise etraftan ona doğru fısır pısır sesler gelmekte.

Tüm bunlar olurken yeniçeri, Toto Maldini'nin ofisine gidiyor. Toto her zamanki yemeği bölünmüş olduğu için sinirli bir şekilde soruyor:
-Nedir mevzu?
-Başkanım bir plöreter kapınıza kadar geldi sizden aş istiyor.
-Yaa demek öyle, tiz vurun kellesini.
-Ama başkanım, çocuğun kabur...
-Tiz dedim, itiraz istemem.

O an yeniçerinin kanı kaynıyor ve masadaki İtalyan usulü ezzobrida çorbasını kastederek:
-Ulan millet ekmek bulamıyor, senin şu yaptığına bak, diyor ve çorba tasını aldığı gibi Maldini pepperonisinin başından aşağı boşaltıyor.

Etraftaki nöbetçiler yeniçerinin kollarından tutup, bileğini ters çeviriyolar. Maldini şaşkın bir halde bağırıyor:
-Ulan ne biçim yeniçerisin sen be? Bu ne cüret.
-Aaggh! Devşirmeyim ben, aaagh! Abi bükme, aaa!

Maldini kılıcını kınından çekiyor ve diyor ki:
-Yaa! Demek ekmek bulamıyorlarmış öyle mi? Ekmek bulamıyorlarsa, o zaman onlar da pasta yesinler!

Ve kılıcı yağız Türk evladının karnına saplıyor.

Eveet. Hikayenin buraya kadar olan kısmını hepimiz zaten biliyoruz. Kitaplardan, defterlerden, tiyatro afişlerinden öğrendiğimiz kadarı bu. Ama şu ayrıntıdan bi çoğumuz habersiz:

Burada belediye başkanının "pasta" olarak atıfta bulunduğu yiyecek bizim bildiğimiz yaş pasta, kuru pasta türü bi şey değil. Pasta, İtalya'nın belli yörelerinde yetişen kutsal bir bitki. Böyle beyaz, uzun pırasa gibi bir şey. Ama rivayete göre, pasta sadece 4. yy.'da Floransa'da yaşamış Aziz Danette'nin ziyaret ettiği tarlalarda yetişebiliyor. Pasta, bir çok kez tohumu ile yetiştirilmeye çalışılmasına rağmen, ziyaret edilmemiş topraklarda ürün vermiyor. İşte bu yüzden ki pastanın, İtalyan halkı arasında önemli bir değeri var. Kimse bitkiyi koparıp yemeğe cesaret edemiyor. Ve bu yüzdendir ki belediye başkanının "pasta yesinler" sözü etrafa yayılınca kendisine burada belirtemeyeceğim kafir, dinsiz ve deyyus-u ex gibi ithamlar yöneltiliyor. Halkın yönetime nefreti ikiye katlanıyor.

Amaaaa! Şehirde yaşamakta olan Gepetto isimli fırın ustası, başkanın bu fikrini denemek istiyor. Bir tutam pastayı kökünden koparıp fırına atıyor. Pasta piştikçe yumuşuyor, piştikçe yumuşuyor. Yumuşadıkça bükülüyor. Büküldükçe yumuşuyor. Beyle sakız gibi bi şey oluyor. Fırıncı bunu görünce ağlıyor.
-Yüce tanrım, sen ki pastayı eğip bükensin. Lütfen bu günahımı affet.

Sonra fırında bulunan Meryem Ana heykelinin gözlerinden yaşlar geliyor. Fırıncı korku ve aşkla kendinden geçiyor. Yaşları bir hamam tasında toplayıp kazana döküyor. Üstüne yumuşamış pastayı koyuyor. Biraz tuz ekip haşlıyor.

Su kaynarken kaşıkla tadına bakıp tuzunu ayarlıyor. Kaynayınca ocağı kısıyor ve kazandakileri kevgire boşaltıyor. Suyu kevgirden geçirdikten sonra pişmiş pastayı bir tabağa döküyor. Üzerine biraz da caparella sosu döktükten sonra tadına bakıyor.
-Hmmmmm... Prima, fantastico.

Hemen sokağa çıkıp bu mucizeyi halkla paylaşıyor.
-Ey mümin halk! Ey din kardeşlerim! Aziz Danette'nin bastığı toprakta büyüyen bu pastayı, Meryem Anamızın gözyaşıyla kaynattım. Sonuç mu? Mükkemmel! Gelin tadına bakın! (kristiyan) diyor.

İşte o gün İtalyan esnafı kutsal spagetti yemeği ile tanışıyor. Gavurun makarnaya pasta demesinin sebebi de bu zaten.

Halk tarladan topladığı pastayı eve gidip kaynatıyor. Pişen makarnaları yiyip güç ve kuvvet kazanıyorlar. Sonra bu enerjilerini saray kapısını zorlayarak boşaltıyorlar. Toto Maldini'nin sekreterinden randevu alıp ofisini basıyorlar. İsyan sonucunda Maldini tarantinosunun kellesini giyotinle kesiyorlar ve bir hafta şehirde sallandırıyorlar ki bundan sonra aynısını yapmak isteyecek lombardoların gözü korksun.

Bunu duyan diğer şehirler aynı yöntemle isyan başlatıyor. İtalya'da tüm belediye lordları devriliyor. Lombard birliği oluşturularak üniter devletin temeli atılıyor. Ve bu sebebtendir ki Sultan Mehmet'in seferi başarısız oluyor ve daha evvelinde Kanuni Sultan Süleyman ile taaaaaaaaaaaaa Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı ordusu, bu sefer geri çekilmek zorunda kalıyor.

Onlar eriyor muradına, biz çıkalım seferine...

(Valla doğaçlama değil, direk ansiklopediden geçirdim.)

1 Comments:

Yorum Gönder

<< Home